Ortadoğu bölgesi kaos, çatışma ve savaş iklimine aradan geçen her gün biraz daha sürüklenirken, her ülkenin kendi iç gündem ve yapısı hasım ülkelerce hedef alınmaya devam edecek. Siyasi açıdan kırılgan, toplumsal açıdan keskin bir ayrışmaya sahip ülkeler, milli güvenliklerini tesis etme konusunda büyük zorluklar yaşıyor.
İsrail’de Natenyahu hükümeti hiç olmadığı kadar zor günler yaşarken, siyasi kaos ülkeyi, savaşların getirdiği ekstra yüklerle büyük krizlere sokacaktır. Sadece İran’a yönelik yapılan hukuksuz saldırıların maliyetinin 30 milyar doları aşması, İsrail’in saldırgan politikalarının aslında kendi sonunu getirmeye başladığının bir göstergesidir.
Bununla beraber, Gazze’de sürdürülen soykırım politikalarına karşı diplomatik sahada İsrail adına görülmeye başlanan yalnızlaşma, ABD’nin ısrar ettiği İbrahim Anlaşmaları’nın başarı şansını ortada bırakmayacaktır.
İsrail’in hedef aldığı İran’da ise yönetim krizi yaratma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanırken, toplumsal ayrışmanın daha da fazla kaşınması murat ediliyor. Bu iki ülke arasında sıkışan diğer ülkelerse bir yandan bütünlüklerini koruyabilme ve hayatta kalabilme, diğer yandan toplumsal huzur ve refahı tesis edebilmenin yolunu arıyorlar. Yerelleşme algısı bölgede hakim kılınarak suni anlaşmazlıklar yoluyla sadece toplumlar arasında değil, inanç, mezhep ve etnik köken açısından da yeni çatışmaların vasat bulması hedefleniyor.
Körfez ve petrol üreticisi ülkelerinse değişen güvenlik paradigmalarına adapte olabilmesi için yeni ortaklıklar kurmak durumunda kaldığı her yönüyle kendisini gösteriyor. Aynı ülkelerin yeni ticaret ve enerji güzergahlarına olan ihtiyaçları günden güne daha zorunlu hale geliyor.
Böylesi bir Ortadoğu ikliminde, bir yandan kendisi ve yakın bölgesinde istikrarı tesis etmişken, diğer yandan ekonomik (Kalkınma Yolu Projesi, Katar-Suriye Doğalgaz Hattı Projesi vb.), güvenlik ve diplomatik alandaki (Kudüs Paktı vb.) somut önerileriyle yine istikrar ve barış vaat eden anlayışı yansıtan Türkiye, giderek çok daha yüksek bir beğeni, ilgi, kabul ve potansiyele erişiyor.
Irak ile geliştirilen işbirliği ve ikili ilişkilerimiz, Suriye’nin toplarlanması ve ayağa kalkmasına yönelik verdiğimiz destek, Lübnan’da huzurun hakim kılınması için sunduğumuz imkanlar bölgesel barışı pekiştiren etkiler doğuruyor.
İsrail’in saldırganlığına karşı duruşumuz, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile ortak gündem oluşturmaya başlamamız, hemen her konuda Türkiye’yi daha fazla aranılan bir partner haline getirdi.
Cumhur İttifakının bölgesel ve küresel alanda Türkiye’yi lider ülke yapma ülküsü adım adım gerçekleşirken, Türkiye’nin desteğini alan ülke ve projelerin başarı şansı yükseliyor, aksi bür durum ise daha fazla belirsizlik ve kaos vaadediyor.
Terörsüz Türkiye hedefi ülkemizin milli ülkülerinin gerçekleşmesinde sahip olduğumuz gücümüzü pekiştirirken, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonra Ortadoğu’da yeni bir Türk devrinin daha başlamasına kapı aralıyor.
Bir yanıt bırakın