MHP Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. E. Semih YALÇIN: Cumhurbaşkanına yapılan saldırı, bir bakıma devlet otoritesine yapılan saldırıdır

Cumhur İttifakı Millet Aklı

MHP Genel Başkan Yardımcımız ve İstanbul Milletvekilimiz Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ve Zillet İttifakının Maksatlı Tutumu” hakkında yaptığı açıklama aşağıdadır.

Sayın Cumhurbaşkanına alenen hakaret eden edep yoksunu bir gazeteci taslağının tutuklanmasından sonra zillet ittifakı ve destekçisi çevreler tarafından bir bardak suda koparılan fırtına, meselenin çığırından çıkarılıp siyasi kutuplaşma malzemesi hâline getirilmek istendiğini gözler önüne sermiş bulunmaktadır.

Tutuklama hadisesi sadece hukuki ve siyasi zeminlere çekilerek sulandırılmakla kalınmamış, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın kimliği üzerinden suni bir mağduriyet yaratma çabasına girilmiştir.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki bahse konu gazetecinin tutuklanması kararı, Türk Ceza Kanunu’nun Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesine dayanan bir işlemdir ve hukuka uygundur.

Kanun gerekçesinde; “Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organların Saygınlığına Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağduru, makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete dair hukuki yararın korunması, kişinin yararına nazaran daha üstün tutulmuştur. Hakaret suçu doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu sebeple ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır. Burada korunan hukuki yarar, Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığıdır.”

Ayrıca tutuklama kararının gerekçelerden biri, suçun vasfı sanığın kaçma şüphesinin bulunmasıdır. Burada tutuklama gerçekleşmediği takdirde birtakım zararlar doğacağı öngörülmektedir.

Ayrıca Cumhurbaşkanına hakaret suçunun işlendiğine dair bir iddia söz konusu değildir. Kamuoyu önünde işlenmiş somut ve ağır bir suç vardır.

Diğer yandan, Cumhurbaşkanına alenen hakaret, kamuoyunda infial yaratacak çirkin bir eylemdir. Bu konuda gösterilecek hoşgörü, benzer eylemlerin başkaları tarafından da tekrarına zemin hazırlayacaktır.

Tutuklama kararı, elbette sadece toplum vicdanını rahatlatmak maksadıyla alınmış değildir.

Ceza gerektiren ağır hakaret eylemine maruz kalan kimse, devleti ve milleti en üst seviyede temsil eden Cumhurbaşkanıdır.

Cumhurbaşkanına hakaret, hukuk alanında ciddi bir suçtur.

Tahkir ve tezyif kastı olan galiz ifadeler; meşruiyetini doğrudan halktan alan, milleti ve devleti temsil eden cumhurbaşkanına karşı kullanıldığında tutuklama da meşruiyet kazanır.

Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına halel getirecek, devleti zaafa uğratacak hiçbir eylem, müsamaha ile karşılanamaz.

Cumhurbaşkanına alenen hakaret suçu işlenmişse bu suça karşı hukukun caydırıcı bir muamelede bulunması iktiza eder.

Aksi takdirde işlenen suç sıradanlaşacak ve her önüne gelen benzer eylemleri tekrar etmeye kalkacaktır.

Siyasi kavga ve kutuplaşma için Cumhurbaşkanına yapılan saldırı, bir bakıma devlet otoritesine yapılan saldırıdır ve bu konuda hiçbir tolerans kabul edilemez.

Öyle suçlar vardır ki hukukun bütün caydırıcı enstrümanlarının en çabuk ve etkili surette harekete geçirilmesini gerektirir.

Cumhurbaşkanına ağır hakaret de bu cümledendir.

Nitekim hakaret suçunu kamuoyu önünde göstere göstere işleyen kişi için de gereken yapılmıştır.

Hukuki süreçte gereken caydırıcılık sergilenmediği takdirde cezaya ve kovuşturmaya uğramayacağını düşünen bir takım kötü niyetliler bundan yararlanmak isteyecek, hatta cumhurbaşkanına hakareti âdet hâline getirecektir.

Bu temayülün siyasi işaretleri, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun TCK’den kaldırılmasını isteyen CHP tarafından hazırlanan yasa teklifinde görülmektedir.

CHP’nin teklifi, “Bırakın, halk iradesiyle devletin ve icranın başına geçmiş Cumhurbaşkanına rahat rahat sövelim.” anlayışının ürünüdür.

Başını CHP’nin çektiği zillet ittifakı ve destekçisi çevrelerce hakaret suçunu hoş göstermek ve bastırmak gayesiyle konunun cinsiyet ayrımcılığına ve kadın düşmanlığına çekilmeye çalışılması da bir başka garabettir.

“Uluslararası camiada bizi rezil etmekten başka bir sonuç doğurmaz” denilerek sanki ağır hakarete uğrayan Sayın Cumhurbaşkanı değil de sözde gazeteci Sedef Kabaş’mış, hatta masum bir kadınmış gibi gürültü koparılmaktadır.

Oysa devletin başındaki kimseye yönelik ahlaksızca ifadeleri kadınlık kimliğinin arkasına saklamak bir başka ahlaksızlık türüdür.

Hakaret dâhil; hiçbir suç, cinsiyetin ve kadın kimliğinin arkasına gizlenemez.

Kadın da olsa erkek de olsa hukuk önünde suçlu suçludur.

Kadın kimliğini ve cinsiyeti bahane ederek suçun ve suçlunun hoş görülmesi kabul edilemez.

İdeolojik, sosyolojik ve siyasi gerekçelerle suçlunun cinsiyeti üzerinden suçu yumuşatan karineler aranması yakışıksızdır.

Zaten yargı, suçu kadının mı erkeğin mi işlediğine bakmaz.

Her şeye rağmen, MHP olarak hukuk sistemimize güveniyoruz.

Mesele yargıya intikal etmiştir ve mahkemeler gereken hükmü verecektir.

Meseleye tarihî ve sosyolojik açıdan bakıldığında görülür ki ne Türk devlet geleneğinde ne de toplumsal geçmişimizde devleti birinci derecede yönetenlere karşı böylesine ağır hakaret geleneği vardır. Yapılan da hoş görülmemiştir.

Önceki dönemlerde cumhurbaşkanına hakaret suçuna ender rastlanırken, son yıllarda bu türden suçlarda artış gözlemlenmektedir.

Bu durum, millî iradenin tecellisine tahammül göstermeyen zillet ittifakının bitmek tükenmek bilmeyen menfi propagandalarının bir sonucudur.

Bu hadise etrafında koparılan gürültülerde anlaşılan odur ki 2023 Seçimlerine doğru ilerledikçe kaybedeceğini gören muhalefet, giderek agresifleşmekte, saldırganlaşmakta, siyasi husumeti açık düşmanlığa dönüştürmektedir.

Zillet ittifakını destekleyen medya mensupları ve unsurları da bir süredir âdeta talimat almışçasına saldırgan, hakaretamiz, tahammülsüz bir dil kullanmaktadır.

Cumhur İttifakına dönük her türlü antidemokratik ve hukuk dışı vasıta kullanılmakta, her çeşit kara propaganda yöntemi denenmektedir.

Ancak zillet ittifakı ve yancılarının koro hâlinde pompalamaya çalıştığı bu öfke ve düşmanlık iklimi; Cumhur İttifakını değil, onu sürdürmeye çalışanları demokrasi kulvarının dışına savuracaktır.

Zamanı geldiğinde millet de zillet ittifakı ve bilumum yancıları hakkında hüküm verecektir.

2023’te sandığa yansıyacak millî irade, demokratik tercihe katlanamayanları bir kez daha siyaseten infaz edecektir.

Cumhur İttifakı Millet Aklı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*