Hala kuşku duyanlar varsa onlar için söylüyorum:
Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in, vatan sevgisini ispat etmesine gerek yoktur.
55 yıllık mazimiz, şehitlerimizin muhteşem mücadelesi ve gazilerimizin eşsiz fedakarlıklarıyla eş zamanlı olarak gönlümüzün de, yüreğimizin de, sevgimizin de ulaştığı yüceliğin en büyük, en canlı şahididir.
Herkes bilmelidir ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket, ağır tahribatlara rağmen Türk milletinin dimdik ayakta kalmış son burcudur.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket, derin stratejik çatışmaların yaşandığı küresel yangın yerinde Türk devletinin son siperidir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket, en ağır bedelleri ödemiş bir kutlu dava olarak Türk milletinin ülkü yolunda son umududur.
Kendimize güveniyor, milletimize inanıyor, tarihten ilhamımızı alıyoruz.
Ecdadımız başardı, biz de yapar, biz de başarırız.
Allah var, gam yoktur.
Türk milleti var, karamsarlık yoktur.
Şehitlerimiz var, davamız, vatanımız ve milletimiz bakidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey ile 27 Mayıs 1980’de hunhar bir suikastla şehit düşen Gün Sazak Bey başta olmak üzere, tüm dava şehitlerimize, terörle mücadelede hayatlarını kaybetmiş evlatlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, ruhları şad olsun diyorum.
…
Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, “Ülkücü Şehitleri Anma Günü” programında yapmış oldukları konuşma
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Her Mayıs ayının 27’inci gününde olduğu üzere, aziz ülkücü şehitlerimizi Fatihalarla anmak, yaşadıkça yerine getireceğimiz manevi bir görevi ifa etmek maksadıyla Kızılcahamam Ülkücü Şehitler Anıtı’nda bir kez daha toplanmış bulunuyoruz.
Bu vesileyle hepinizi en kalbi hissiyatımla birlikte hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Şu gerçeği samimiyetle paylaşmak istiyorum ki;
İman ve inancıyla çelikleşen, irade ve idealleriyle çevikleşen, tehdit ve tehlikeler karşısında çelişkiye düşmeyen, korkuya ve korkuluklara eyvallah etmeyen, haklı ve meşru mücadelede hayatını ortaya koymaktan çekinmeyenlerin ortak unvanı tarih boyunca kahramanlık olarak isimlendirilmiştir.
Kahramanlar, bir maceranın değil bir mefkûrenin bayraktarlarıdır.
Tadımlık heveslerin değil doyumluk hedeflerin peşinden ardı sıra gidenlerdir.
Nitekim ülkücü şehitlerimiz gözümüzün nuru, gönlümüzün suru, davamızın nur yüzlü kahramanlarıdır.
Onlar minnet etmeden yaşadılar.
Onlar boyun eğmeden var oldular.
Kimisinin yaşı 18’di, kimisi 20’sinde, kimisi 40’ında, 50’sinde.
Her birisi tertemiz kanlarıyla bu cennet vatanı suladı.
Her birisi milli ve manevi değerlerle şuur kazandı.
Destan oldular, dilden dile anlatıldılar.
Duruş oldular, nesilden nesile anıldılar.
Mücadele oldular, devirlerin ve dönemlerin üstünden atladılar.
Şehadet şerbetinden yudum yudum içip milletimizin ve ülkemizin önünü aydınlattılar.
Merhum Yahya Kemal’e göre, “Milliyetini idrak eden millet ölüleriyle birlikte yaşar.”
Ülkücü şehitlerimiz elbette ölmedi, bilakis onlar diridir, bunu yalnızca biz görmüyoruz ve bilmiyoruz.
Fakat bir gerçek varsa o da şudur:
Biz manen şehitlerimizle birlikte nefes alıyor, hedeflerimizin rotasını ruhen beraberce çiziyor, mahşer günü geldiğinde onlarla kucaklaşmanın hasretini çekiyoruz.
Onlara mahcup olmak istemiyoruz.
Bu nedenle hain saldırılara cesaretle direniyor, yalan ve iftiralara göğüs geriyor, davamızın mukadderatını dört başı mamur şekilde müdafaa ve muhafaza ediyoruz.
Ülkücü olmanın zor, ülkücü kalmanın daha zor olduğu bir zamanda, ülkücü görünen, ülkücülükten geçinen, ülkücülüğü meslek edinen muhterislerin kirli oyunlarını da teker teker bozuyoruz.
Geçmişte ülkücü şehitlerimizin dökülen kanlarında ağır vebali bulunan malum çevrelerin bugünlerde strateji değiştirip içimizi karıştırmaya, aramıza sızmaya, hatta varlığımızı kundaklamaya teşebbüs etmelerini hayretle, nefretle ve dikkatle takip ediyoruz.
Dünün ülkücü katillerinin dönüp dolaşıp sözde ülkücü savunması yapması tam bir yutturmacadır.
Yeni yüzyılda, ülkemizin huzur, barış ve güvenliğinin sağlam esaslara bağlanması adına, maskelenmiş menfur yüzlerin deşifresi amacıyla, bunun yanı sıra elinde ve vicdanında ülkücü kanı taşıyan alçaklarla kesif bir hesaplaşmayı buradan teklif ediyor, buna da hazır olduğumuzu açıklıyorum.
Halk TV, Now TV, Sözcü TV başta olmak üzere, MHP ve Ülkü Ocakları düşmanlığının sahnesine dönüşen gazete ve televizyonlarda, yurt içinden veya yurt dışından katılarak itibar cellatlığına soyunan, haksız ve hayasız iddialarda bulunan, şerefsizliğin kisvesine bürünen kimler varsa, mahkemede dinlenmelerini, ifadelerinin alınmasını, şayet varsa tevsik edilmiş bilgi, belge ve bulgularını mahkemeye sunmalarını istiyor, bu hususta adli müracaatımızı en kısa sürede gerçekleştireceğimizi şehitlerimizin manevi huzurunda ilan ediyorum.
Hesaplaşacağız, sonuçta ise muhasım müfterilerle kesinlikle helalleşmeyeceğiz.
Allah’ın izniyle bunların hepsinin üstesinden geleceğiz.
Münafık tezgâhların, müşrik planların, melun ve maske takmış Komünist taktiklerin kutlu davamız etrafında döşemeyi amaçladığı nifak ve fesat mayınları, yakında bizatihi faillerini patlatacak, hepsini birden rezil rüsva edecektir.
Bizden olmadığı halde bizimle ilgili konuşan, bilirkişilik taslayan, istismar ve ihanet şantiyesini ufkumuzun aydınlığına kurmak için adeta mekik dokuyan kokuşmuş zevatın kuyruk acısını biliyor ve onların bu acısını daha da şiddetlendirmek amacıyla bir çalışıyorsak bundan sonra bin çalışacağımızın ihlal edilmeyecek sözünü veriyorum.
Cumhur İttifakı’nı zafiyete uğratmak, terör örgütünün siyasi uzantısına yönelik milli tepkimizi zayıflatmak, sorgulatmak ve soğutmak maksadıyla;
Bir senaryo kapsamında üzerimize gelenlerin,
Gürültü çıkaranların, yumuşak karnımızı yoklayanların,
Dış bağlantılı ajanlarla işbirliği halinde Türk düşmanlarına taşeronluk yapanların alayını birden şehitlerimizden aldığımız ilhamla her seviyede karşılayıp paramparça etmek ecdadımıza, tarihimize ve milletimize hayat, haysiyet ve nimet borcumuzdur.
Bizim için imkansız diye bir şey yoktur.
Bunu teyit ve tescil eden aziz şehitlerimizdir.
Çay paralarının ödenmesinde zorluk çekildiği,
Buz gibi havalarda iki kişinin bir paltoyu giydiği,
Yurt odalarında, üniversite koridorlarında, cami avlularında, kahvehane köşelerinde bazen hüzünlü, bazen huzurlu, bazen buruk, bazen de bıçkın sohbetlerin yapıldığı,
Yere serilmiş gazete sayfaları üstünde ekmek, peynir, zeytinle karın doyurmaktansa gönüllerin doyduğu,
Omuzlanmış tabutların altında sicim gibi akan yaşların sadece göz pınarlarından değil, yüreklerden de aktığı dönemleri yaşamış, alemde şer bitmezse, Oğuz soyunda da er bitmez diyerek var olmuş, davasını Allah’ın davası görmüş Milliyetçi-Ülkücü camiayı yolundan caydıracak hiçbir güç ve odak yoktur.
Bu anlattıklarımın tanıkları hem şehitlerimiz hem de gazilerimizdir.
Tükenmez heyecanlarımızın rehberliğinde,
Vatan, millet, Turan ve İ’la-yi Kelimatullah sevgisiyle çarpan kalplerimizle zillet ve zulüm esintisine sonuna kadar direnç göstermeye kararlıyız.
Dün haklıydık, bugün haklıyız, yarın da hakkımızı alacağız.
Türk’üz, Türkçüyüz, kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulan Türk milliyetçileriyiz.
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Hayat bazen gül bahçesini güz mevsimine çevirmektedir.
Baharda yeşillenmesi gereken dallarımızın kuruduğu dönemler olmuştur.
Şafağı sökmeyen gecelerin kasvetiyle düzlükler yokuş gibi görünmüştür.
Ancak sabrı, sebatı, seciyesi, selis aklı ve imanı olanlar için umutsuzluk diye bir şeyden bahsetmek mümkün değildir.
Kalp sefasıyla mücadelesini yürüten, feragat abidesi gibi yükselen her dava arkadaşımızın gönlünde kurulan ümit ve ülkü şadırvanı hamd olsun hiç kurumamış, hiç de kurumayacaktır.
Hiçbir karanlık emel ve eylem dava ve ömür çizgimizi bozamayacaktır.
Ülkücü şehitlerin emanetleri başımızın üstündedir.
Bu emanetlere bihakkın vefa göstererek layık olmak asli görevimizdir.
Şehitlerimizi hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız.
Bize bu konuda durum hatırlatması yapanları muhatap alıp da insan yerine dahi koymayacağız.
Çünkü biz hayatta olan dava insanlarımızı da, şehit düşen veya ebediyete irtihal etmiş dava insanlarımızı da şeref biliyoruz, kendimiz görüyoruz, varlığımızın kilit taşı kabul ediyoruz.
Ülkücü şehitlerimizin aziz hatıralarıyla biriz, beraberiz.
Onların ahlakı, onların fazileti, onların samimiyeti, onların inanmışlığı, onların dava erliği hiçbir şeyle mukayese edilmez, edilemez.
Şehitliğin; muazzam bir inanışın, muhteşem bir duyuş ve kendinden geçiş halinin muhassalası olduğunu hiç aklımızdan çıkarmıyoruz.
Bu kapsamda şehitliğin ancak seçilmiş insanların yolu, seçkin ruhların marifet ve mükafatı olduğuna inanıyoruz.
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in şerefli geçmişi bu marifet ve mükafata erişmiş nice yiğit ülkü şehidimizin anılarıyla doludur.
Onların alnı açıktı.
Onların başı dikti.
Onlar hesap yapmamıştı.
Onun bunun elinde oyuncak olmamışlardı.
Hayattayken davamızın hilal kaşlı, kurt bakışlı, cesur yürekli mensuplarıydı.
Ve onların vicdanı vatan, millet ve bayrak aşkıyla bezenmişti.
Tıpkı merhum Ömer Seyfettin’in “Başını Vermeyen Şehit” hikayesindeki Deli Mehmet gibi, her biri onur simgesi, ahlak kutbu, fedakarlık burcuydu.
Yine her bir Ülkücü Şehidimiz Çanakkale’de devleşip fırın gibi siperlerde parlayan, Allah Allah sesleriyle toprağın koynuna adeta atılan muzaffer nesil gibi korkusuz ve tavizsizdi.
Şundan eminiz ki, şehitlerimiz gök kubbemizde aziz vatanımızın ebedi ve manevi muhafızlarıdır.
Nitekim şehitlerimiz, merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerinde gerçek anlam ve karşılığını bulmuştur:
“Sana dar gelecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.”
Onlar tarihe sığmadılar, ama hepsi gönüllerimizde medfunlar.
Ülkücüler, kendilerine ihtiyaç duyulan her anda ortaya çıkarak millet ve vatan sevgisinin imtihanını şehadet ve mahkûmiyet karşısında verebilmişlerdir.
Bu itibarla aziz şehitlerimizle ne kadar övünsek az, ne kadar gurur duysak yetersizdir.
Şehitlerimizi ve kutlu mücadelelerini unutmak mümkün değildir.
Tekrar ifade ediyorum; asla unutmayacağız, asla da unutturmayacağız.
Şehitlerimize müstahak olmak için son nefesimize kadar çalışıp emanetlerine gölge düşürmeyeceğiz.
Başka yerde çare aramıyoruz.
Aradığımız bizde, içimizde, kaynağımızda, davamızın tam özündedir.
Hala kuşku duyanlar varsa onlar için söylüyorum:
Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in, vatan sevgisini ispat etmesine gerek yoktur.
55 yıllık mazimiz, şehitlerimizin muhteşem mücadelesi ve gazilerimizin eşsiz fedakarlıklarıyla eş zamanlı olarak gönlümüzün de, yüreğimizin de, sevgimizin de ulaştığı yüceliğin en büyük, en canlı şahididir.
Herkes bilmelidir ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket, ağır tahribatlara rağmen Türk milletinin dimdik ayakta kalmış son burcudur.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket, derin stratejik çatışmaların yaşandığı küresel yangın yerinde Türk devletinin son siperidir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket, en ağır bedelleri ödemiş bir kutlu dava olarak Türk milletinin ülkü yolunda son umududur.
Kendimize güveniyor, milletimize inanıyor, tarihten ilhamımızı alıyoruz.
Ecdadımız başardı, biz de yapar, biz de başarırız.
Allah var, gam yoktur.
Türk milleti var, karamsarlık yoktur.
Şehitlerimiz var, davamız, vatanımız ve milletimiz bakidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey ile 27 Mayıs 1980’de hunhar bir suikastla şehit düşen Gün Sazak Bey başta olmak üzere, tüm dava şehitlerimize, terörle mücadelede hayatlarını kaybetmiş evlatlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, ruhları şad olsun diyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyor, aziz şehitlerimizin mekanları cennet olsun diyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
Bir yanıt bırakın