BEKİR BOZDAĞ’A VURMAK SUÇ, TÜRK MİLLETİNE VURMAK DEĞİL (Mİ?)

Cumhur İttifakı Millet Aklı

Son günlerde ülke gündemini içi boş meselelerle ziyadesiyle meşgul eden Sayın Bekir Bozdağ, yaptığı açıklamalarda derin çelişkilerle boğuşmaktadır.

Bilindiği üzere, Bozdağ 16.08.2013 tarihinde katıldığı Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma töreninde bir vatandaşın yumruklu saldırısına maruz kalmıştır. İlk anda hadiseyi ılımlı sözlerle geçiştirmiş olmasına rağmen, Sayın Bozdağ bugün (19.08.2013) kameraların önüne geçmiş ve bir dizi garip söz sarf etmiştir. Söz konusu vatandaşın Savcılık kararıyla serbest kalmasından yakınan Sayın Bozdağ, kararın suçluya cesaret verdiğini ve hatta suçu övdüğünü beyan etmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak tavrımızı daima demokratik protestonun meşruiyetinden yana koymakla birlikte, şiddet içeren hiçbir çirkin eylemi tasvip etmedik ve etmemiz de mümkün değildir. Bu anlamda Sayın Bozdağ’ın uğradığı saldırıyı hoş görmemiz imkânsızdır.

Ne var ki, Sayın Bozdağ’ın iddiasındaki tutarsızlığa dikkat çekmekten de kendimizi alamıyoruz. Suçlunun övüldüğü bir ortamda pişmanlık duygusunun yeşeremeyeceğine değinen Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Başbakan’ın 2004‘ten bu yana Türk milletine karşı sayısız şiddet eylemine girişen azılı katillere karşı sergilediği esnek tutumu nasıl izah edecektir?

Bir soruya cevap istiyoruz: 1984 yılından bu yana göğsüne -kuru yumruk değil- mermi yiyen şehitlerimizin ve gazilerimizin aziz hatıralarına Sayın Bozdağ, yıkıcı açılım sürecini yürüten bir Hükümetin mensubu olarak, nasıl sahip çıkacaktır?

Hatırlatılmalıdır ki, Sayın Bekir Bozdağ Habur ihanetinde iktidar partisinin milletvekili idi ve teröristbaşı ile başlatılan müzakere sürecinde de yine aynı partinin iktidarında Başbakan Yardımcılığı vazifesini hala ifa etmektedir. Parçası olduğu kabine, 30 senedir işlenmedik suç bırakmayan kirli bir oluşumun birinci destekçisi olmuştur. Bu noktadan hareketle, denebilir ki Türk milletine ve devletine kasteden Türkiye’nin en büyük suç şebekesine Sayın Bozdağ doğrudan göz yummuş ve müsamaha göstermiştir. Dolayısıyla Sayın Bozdağ, kendi tabiri ile “suçu desteklemiş ve pişmanlığa fırsat tanımamıştır”.

Aynı şekilde, örneğin Taksim’de elinde pala ile etrafına terör saçan zat, Savcılık kararıyla serbest bırakılıp Fas’a kaçtığında, Sayın Bozdağ’ın hak-hukuk hassasiyeti neredeydi?

Çizilen bu çerçeveden bakıldığında, Sayın Bozdağ’ın içine düştüğü tutarsızlık bataklığı daha net biçimde tespit edilmektedir.

Sayın Bozdağ’ın cebelleştiği çelişkiler yumağı bununla da sınırlı değildir.

Yine 19.08.2013 tarihinde yaptığı basın açıklamasında Sayın Başbakan Yardımcısı anlaşılamaz bir hışımla İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)‘nın Genel Sekreteri Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu aleyhinde beyanatlarda bulunmuştur. Sayın İhsanoğlu’nun Mısır’da yaşanan hadiselere nispetle “sessiz” kaldığını iddia eden Başbakan Yardımcısı, İİT Genel Sekreteri’ni “onursuzlukla” itham edecek kadar da hakaretamiz konuşmuştur.

İktidar partisinin fırsatçılığı bugüne dek yerleşmiş tüm ölçülerin ötesindedir. Mısır’da yaşanan vahşet ile bağlantılı olarak siyaset devşirmeye çalışan AKP Hükümeti, darbe karşıtlığı ile Mursi-Müslüman Kardeşler sempatizanlığını karıştırmakta ve kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir. Bu kafa karışıklığından ilham almış olacak ki, Sayın Bozdağ basına “Mısır’da halkın seçtiği iktidarın başarısı monarşik yapıları rahatsız edecektir” diyerek Körfez ülkelerine bir gönderme yapmıştır.

Daha birkaç ay öncesine kadar Körfez ülkeleriyle tam bir mutabakat halinde Suriye’ye muhtemel bir askerî operasyonu tartışan AKP kurmayları, ne olmuştur da bu samimi diyalogdan çark etmiştirler? Türk finansal sistemini -dolayısıyla da AKP iktidarını ve onun burjuvazisini- ayakta tutan Körfez devletleri para verdikleri müddetçe “iyi”, Müslüman Kardeşler’e karşı çıktıkları ölçüde de “kötü” mü olmaktadırlar? Görüldüğü üzere AKP’deki hâkim zihin bulanıklığı had safhalardadır…

Sayın Prof. Dr. İhsanoğlu İİT’nın “Genel Sekreteri” konumundadır ve yetkileri tabiatıyla sınırlıdır. Bugün itibarıyla İİT’nın 57 üye devleti mevcuttur ve yukarıda da tasvir ettiğimiz üzere Mısır konusunda çok ciddi görüş ayrılıkları hasıldır. Manzara böyle iken, İİT Genel Sekreteri’nin kendi başına buyruk bir bildiri yayınlaması düşünülebilir midir? Elbette hayır. Kaldı ki Sayın Prof. Dr. İhsanoğlu Mısır’daki tüm tarafları itidale davet eden görüşlerini dünya kamuoyuyla gerçekçi bir üslupla zaten paylaşmıştır.

AKP iktidarının içinde bulunduğu büyüklük hezeyanı o denli belirgindir ki, bu sebeple Hükümet iç-dış tüm aktörleri ve kurumları kendi yörüngesinde görmeyi arzulamaktadır. Söz konusu aktörler ve kurumlarla arasında bir tezat oluştuğunda ise, Hükümet saldırganlaşmakta ve körelmektedir.

Bu anlamda Sayın Bozdağ’ın sözleri, AKP iktidarındaki genel halet-i ruhiyenin küçük bir tezahürü olarak algılanmalıdır.

Mevcut tablonun telafisi ve tedavisi yalnızca iktidar değişikliği ile mümkündür; gelecek seçimlerden itibaren de olacak olan budur.

Cumhur İttifakı Millet Aklı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*