Bahçeli: Ya AKP kızağa alınacak ya da Türkiye kırılacaktır. Artık çıkar ve orta yol kalmamıştır.

Cumhur İttifakı Millet Aklı

Aziz milletimiz huzur istiyorsa, AKP’yi göndermelidir.

Refah, adalet ve selamet bekliyorsa AKP’ye demokratik fatura çıkarmalıdır.

Önümüzdeki seçimin telafisi, tamiri ve tehiri yoktur.

Önümüzdeki seçimin hafife alınacak, ihmale gelecek bir yanı, bir yönü de olmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran’daki demokrasi imtihanına var gücüyle, tüm imkanlarıyla hazırlanmaktadır.



Sayın Basın Mensupları,

Konuşmamın başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye ve Dünya 2015 yılına belirsizlikler altında, tehlikeler eşliğinde girmiştir.

Şimdiden belli olmuştur ki, insanlık, umutla korku arasında güvenli liman arayışını bu yılda da sürdürecektir.

Asimetrik tehditler, karanlık ilişkiler, huzursuzluğa yatırım yapan çevreler 2015 yılını erkenden gölgelemiştir.

Küresel sükûnet, küresel vicdan, küresel denge ve düzen bıçak sırtındadır.

Ülkemizin yaşadığı ağır sorunlara ilaveten, haricimizde yaşanan olumsuzlukların giderek artış göstermesi de dikkatle takip edilmeli ve bunlardan dersler çıkarılmalıdır.

Parti olarak iç ve dış hadiseleri yakından izliyor, vahim boyutlu gelişmelerden oldukça kaygı duyuyoruz.

Böylesine ağırlaşan bir gündem içinde, Milliyetçi Hareket Partisi Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Milletvekilleri Ortak Toplantısını gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Bu kapsamda 2015 yılının bu ilk toplantısında 7 Haziran’da yapılacak 25. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimi’nin hazırlık çalışmaları ele alınmış, devam eden il ve ilçe kongrelerimiz değerlendirilmiştir.

Bunun yanında iç ve dış olaylara bakışımız, bundan sonraki politikalarımız görüşülmüştür.

Bildiğiniz gibi 2015, seçim yılıdır.

Milli irade bir kez daha tercih ve seçimini yapacaktır.

Türkiye’miz 7 Haziran’da tarihin en kritik seçimine sahne olacaktır.

Türk milleti çok sayıda partiden birisini seçmekle kalmayacak, aynı zamanda geleceğini oylayacak, doğruyla yanlış arasında bir seçim yapacaktır.

Ya AKP kızağa alınacak ya da Türkiye kırılacaktır.

Ya AKP bitecek ya da Türkiye batacaktır.

Ya AKP-HDP-PKK ve şer odakları kaybedecek ya da vatan, bayrak, namus ve şeref kahrolacaktır.

Artık çıkar ve orta yol kalmamıştır.

13 yıla giren AKP yağması, AKP saldırısı, AKP kumpası, AKP karanlığı son bulmazsa, Türkiye hazin bir sona demirleyecektir.

7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi;

Kavgayla kardeşlik arasında bir seçim olacaktır.

Karışıklığa ümit bağlayanlarla tarihi ve kültürel kader ortaklığını hedefleyenler 7 Haziran’da sandıkta karşılaşacaklardır.

Yaklaşık 13 yıldır tırmanmak zorunda kaldığımız yokuşun 7 Haziran’da inişe geçmesi için AKP ve bölücülük afyonu yutmuş ihanet şebekesinin mutlaka tasfiyesi lazımdır.

Aziz milletimiz huzur istiyorsa, AKP’yi göndermelidir.

Refah, adalet ve selamet bekliyorsa AKP’ye demokratik fatura çıkarmalıdır.

Önümüzdeki seçimin telafisi, tamiri ve tehiri yoktur.

Önümüzdeki seçimin hafife alınacak, ihmale gelecek bir yanı, bir yönü de olmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran’daki demokrasi imtihanına var gücüyle, tüm imkanlarıyla hazırlanmaktadır.

İnanıyorum ki, bu seçimden yüzümüzün akıyla çıkacağız ve milletimizin teveccühüyle Türkiye’yi kaos akıntısından, kötü şartlardan yüksek bir azimle kurtaracağız.

Merkez Yönetim Kurulumuzun her üyesi bu konuda hemfikirdir.

Meclis Grubumuzun her değerli üyesi bu hedefe kilitlenmiştir.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in her mensubu, her dava arkadaşım milli bir seferberlik ruhuyla ayağa kalkmış, vatan ve millet sevdasının gereğini gönül huzuruyla ifa etmek için Anadolu’nun bereketli yollarına düşmüştür.

Üzerimizde dolaşan musibet ve kabus bulutlarının dağıtılması için Milliyetçi Hareket Partisi’nin mücadele ve müdahalesi lazımdır.

Tahakküm zincirlerinin kırılması için MHP son ümittir.

Taviz devrinin, teslimiyet defterinin kapanması için MHP son çaredir.

Tahrik ve taciz lobisinin bozgunu için MHP son mevzidir.

Kutuplaşma ve kuralsızlık ateşinin söndürülmesi için MHP son kuvvettir.

Yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların kazınması için MHP son kudrettir.

MHP; Türkiye için son şans, son kale; Türk milleti için en emin sığınaktır.

Çok şükür, sorumluluğumuzun idrakindeyiz.

Taşıdığımız milli ve tarihi görevin bilincindeyiz.

46 yıllık birikim ve tecrübeyi iktidarla taçlandırmak, büyük Türk milletine hizmetle tahkim ve takviye etmek istiyoruz.

Bölünme hayali kuranlara söyleyecek sözümüz vardır.

Sevr’i diriltmeye çalışanlara engel olacak irademiz vardır.

Türkiye’ye sahip çıkacak inancımız ve imanımız vardır.

Çiğnenen bayrağımızı tutup kaldıracak heyecanımız vardır.

Parçalanmak istenen topraklarımızı müdafaa edecek bağlılığımız ve sadakatimiz vardır.

Her insanımızı bağrımıza basacak, her değerimizi kutsal bir miras gibi benimseyecek cesaretimiz ve kardeşlik hissiyatımız vardır.

Türkiye’nin meselelerini çözecek kadrolarımız vardır.

Kronikleşen sosyal ve ekonomik problemleri giderecek plan ve projelerimiz vardır.

Diyeceğim odur ki, MHP varsa istikbal vardır, istiklal emniyettedir.

MHP varsa Allah’ın izniyle Türkiye darboğazdan çıkacak, millet darlıktan kurtulacaktır.

Bedeli ne olursa olsun, zulme karşı direneceğiz.

Zalime boyun eğmeyeceğiz.

Beştepe Hanedanlığının oyunlarını bozacağız, rüşvetçilerin, rezalet yarışında ipi göğüsleyen kanun kaçaklarının hakkından geleceğiz.

Teröriste, terör şeflerine, bölünmeden fayda ve menfaat uman Türklük ve Türkiye düşmanlarına dimdik duracağız.

Yeter ki, aziz milletimiz MHP’ye evet desin, icazet ve izin versin.

Yeter ki, Türk milleti önümüzü açsın, dua ve desteğini bizlerden asla esirgemesin.

Karanlığı boğan ışık, çatlayan toprağı uyandıran su, ağlayan gözlerin feri ve neşesi oluruz.

Gönüllere girer, kalpleri kazanır, yüzleri güldürürüz.

Yurdumuzun her köşesinde hayat mücadelesi veren muhterem vatandaşlarıma sizlerin huzurunda diyorum ki;

Aç yatıp aç kalkan milyonların sözü ve sözcüsü olmaya talibiz.

Bir lokma aş için çırpınan, bir dilim ekmek için çabalayan; bir işim, tutunacak bir dalım olsun diyerek feryat eden herkesin hakkını müdafaa etmeye talibiz.

Nerede bir masum, nerede bir mazlum varsa yanında durmaya, nerede fakirlikten inim inim inleyen bir kardeşimiz varsa elinden tutmaya talibiz.

Türlü hilelerle saklanmış istikrarsızlıktan bunalan ve içi kararan asil millet evlatlarını kucaklamaya talibiz.

Milliyetçi Hareket Partisi; dik baş, tok karın, mutlu yarın için herkesi milli uzlaşmaya, milli iktidara davet etmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi milletten alınan vergileri saraylara değil, benzi sararmış kardeşlerimize vermeye yeminlidir.

Haramın değil, helalin kazanmasına, helalin toparlanmasına yemin etmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, devlet hazinesini havuzculara peşkeş çeken rüşvet ve yolsuzluk yuvalarının hüsrana uğramasına and içmiştir.

Tıpkı dün olduğu gibi, önümüze tuzaklar döşeyecekler, ama fayda etmeyecektir.

Dedikodu yapacaklar, ama beyhude kalacaktır.

Tertip ve tezviratlarla akılları çelmeye, içimizi karıştırmaya kalkışacaklar, ama nefesleri yetmeyecektir.

Mücadelemizin önüne engeller çıkaracaklar, ama dün olduğu gibi yine hezimetle tanışacaklardır.

46 yıllık şerefli bir destanı, ölüm ve mahkumiyetler içinden doğrulmuş ulvi davamızı iktidara taşımak, iktidarla buluşturmak; bilinsin ki, hepimizin, bir hilal uğruna can vermiş şehitlerimize bir vefa ve vazife borcudur.

Biz bu borcu ödemek istiyoruz.

Ve biz Milliyetçi Hareket Partisi Hükümeti’ni kurmak, Türk milliyetçilerinin nasıl bir ülke yöneteceğini, reform ve yenliklerle millete ne şekilde hizmet götürüleceğini ispatlamak istiyoruz.

Kim ne derse desin, anketler ne söylerse söylesin.

Türk milleti, Milliyetçi Hareket Partisi’ne iktidar görevini hiçbir tereddüde kapılmadan tevdi ve emanet edecektir.

Bunun işaret ve sinyalleri ziyadesiyle fazladır.

Hiç kimseyle, hiçbir konuda pazarlığımız, anlaşmamız, ittifakımız yoktur.

Hiçbir partiye, kuruma, oluşuma verilmiş bir sözümüz asla ve asla yoktur.

AKP, HDP ve PKK ile aynı yolu yürüyüp beraberliklerini pazarlıklarla temellendirirken, biz yalnızca Türk milletiyle var olacağız.

CHP, HDP ile cilveleşip birbirlerini arkalarken, biz Türkiye olduğumuzu, Türklüğün sancaktarı, kalpgahı ve ana karargahı mevkiinde bulunduğumuzu unutmadan koşacağız.

Bizim ittifakımız milletimizledir.

Bizim koalisyonumuz milletimizledir.

Bizim tek güvencimiz, tek desteğimiz Türk milletinin tertemiz vicdanıdır.

Bizim tek ilham ve güç kaynağımız Türk milletinin asaletidir, irfanıdır, muhteşem ferasetidir.

Kirli ve yalan propagandalarla vakit kaybedemeyiz.

Kendimizi anlatmak, yapacaklarımızı sürekli paylaşmak, önümüze bakmak varken, başkalarının gündemlerine alet olamayız, bunların peşinden sürüklenemeyiz.

Biz meşruiyeti dışarıdan arayan işbirlikçilerin hesabını seçimden sonra soracağız.

Türk milletini yerel ve küresel soygunun dişlileri arasına sıkıştıranlarla seçimden sonra hesaplaşacağız.

Türk devletinin bölgesinde ve dünyada lider ülke seviyesine çıkmasından korkanlar bizimle uğraşmaktan yorulmayacaktır.

Fakat biz bunlarla ertelenmiş hesabımızı inşallah seçimden sonra göreceğiz.

Türk milliyetçilerinin iktidar olmasından ödü kopan, bu yüzden çamur atan, çirkeflik yapan kim varsa ya hukuk önünde ya da mahşeri vicdan huzurunda görüşeceğiz.

Bizim milliyetçiliğimizi karalayanların, aşağılayanların eğer yüzleri varsa mutlaka kızaracaktır.

Siyasetimizin ana omurgası, ana kaynağı ve vazgeçilmez ilke ve mesajı milliyetçiliktir. Ve milliyetçiliğimiz dışlayıcı, ötekileştirici değil kapsayıcıdır.

Milliyetçiliğimizin harcı milli ve manevi değerlerle karılmıştır.

Millet sinesinde canlı bir şekilde yaşayan, milletimizin asırlardır benimseyip sahiplendiği kültürel ve tarihi değerler milliyetçiliğimizin yörüngesidir.

Bu itibarla herkesle kucaklaşmak, 77 milyondan bir kişiyi bile dışarında bırakmadan herkesi kucaklamak yegane amacımızdır.

Bizi arayan demokraside bulur.

Bizi isteyen ekonomik gelişme, kalkınma ve büyüme mücadelesinde görür.

Bizi merak eden milli birlik ve kardeşlik ruhunda tanır.

Biz adaletli paylaşmanın, hakkaniyetli bölüşmenin yanındayız.

Biz erdemin safındayız.

Biz ahlak ve hoşgörünün, kişi hak ve ifade özgürlüğünün tarafındayız.

Anlaşmanın, konuşmanın, yakınlığın, yardımseverliğin, herkesi bir eşit gören milli perspektifin, asırlara Türk ve İslam ülküsünü şakır şakır söyletecek muazzam şuurun adı Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

İlkelerini namusu sayan bir siyasi geleneğin temsilcisiyiz.

Bu yalın gerçeği şerefli mücadele tarihimiz defalarca tescil ve tebliğ etmiştir.

Biz artık geçmişi konuşmanın, geçmişimizle övünmenin yanında geleceği inşa ve ihya etmenin de özlemini çekiyoruz.

Bunun için de iktidar olmak istiyoruz, buna da ulaşacağımıza yürekten itimat ediyoruz.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Milliyetçi Hareket Partisi, aziz milletimize, keskinlikleri artırmadan, bayrak, vatan ve demokrasi ortak paydasında kucaklaşmayı sağlayacak asgari bir buluşma zeminini teklif etmektedir.

Sürekli kültürel ve etnik farklılıklara vurgu yaparak bunları derinleştirmekle demokrasinin muhafazası elbette ki söz konusu olamayacaktır.

Malumunuz olacağı üzere, demokrasiden mahrum bir cumhuriyet idaresi tasavvur edilemeyecektir.

Türkiye, cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte yaşatmaya ve yüceltmeye mecburdur.

Bunun hilafına atılacak her adım çıkmaz sokaktır, rejim ve devlet krizi demektir.

Yalnızca kendi isim ve kariyerlerinin peşine takılan muhteris ve münafık siyaset erbabı, kuruluş felsefesini sakatlamak amacındadır.

Bunlar fazilet yolundan çoktan sapmışlardır.

Milli değerleri hırpalamak bunlar için yeni Türkiye’dir.

Türküm seslenişinin suçlanması yeni Türkiye has bir kepazeliktir.

Milliyetçiliği çiğnemek yeni Türkiye isimli çözülmüş ve manen çökmüş bir ülkeye davettir.

Bizim anlayışımızda, milliyetçilik ve demokrasi birbirini tamamlayan değerler manzumesidir.

Aynen eşitlik ve özgürlük gibi, birbirilerini tamamlayan ikiz kavramlardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esası, kurucu mantığı millet olmanın ve birlik ruhunun milliyetçi yorumunda anlamını bulmuştur.

Şayet, fedakarlık şemsiyesi altında vücut bulan, binlerce yılda vicdanlarda dokunan hatıralarla oluşan millet varlığı etnik öbek ve kalıplara taksim edilirse, ne devletten, ne de bağımsızlıktan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Kaşınan farklılıklar, özendirilen ve cesaretlendirilen bölücü talepler bütünlüğe değil, imhaya hizmet edecektir.

Milli dayanışma ve milli kaynaşma asırlar içinde tekamüle ulaşan ortak değerlerle zenginleşmiş, yayılmış, var olagelmiştir.

Ortak değerlerin çökmesi milli varlığın dayanışma hissiyatını ölümcül şekilde yaralayacaktır.

Ortak değerlerin aşınması, millet ve milliyetçilik karşıtı bloğun bünyemize enjekte ettiği zehirli aşıları gelecek ülkülerini sakatlayacaktır.

Türk milletinin koruyucu zırhı olan milli ve manevi cevheri, yırtılır ve gevşetilirse muhtemel fenalıkların boyut ve çapını hiç kimse önceden kestiremeyecektir.

Üzülerek söylemek istiyorum ki, Türkiye’miz, demokratik rejimin işleyişi, ekonomik bağımsızlığımızın geleceği ile milletinin birliği ve ülke bütünlüğü açısından vahim bir süreçten geçmektedir.

İçinden geçtiğimiz bu sıkıntılı günlerde en çok ihtiyacımız olan ise Türk milletinin birlik ve dayanışma konusunda göstereceği arzudur.

Millet müsamaha etmedikçe, millet göz yummadıkça; birlik çınarının gölgesinde bölücü fideler kök tutmayacaktır.

Türk milleti ikna olmadıkça bölücülük ve buna çanak tutan mahfiller emel ve hedefleriyle çürüyüp gidecektir.

Hiç kimse bizden Türkiye’nin topyekûn geleceğinin bir siyasi partiye, bir terör örgütüne, birisi sarayda, diğeri ise adada barınan iki müzakereciye endekslenmesini, bunun dayatmasını kabul etmemizi beklememelidir.

Hiçkimse bize, terörün taviz vererek biteceğini, süreç ihanetiyle baharın geleceğini ve anaların gözyaşının bu yolla dineceğini kabul ettiremeyecektir.

Çünkü karşımızda bahara uyanan değil, kara kışa yatan, milli birliği adım adım çöken bir ülke resmi durmaktadır.

Nitekim çözülme süreci Türkiye’yi kasıp kavurmakta, Türk devletinin egemenlik haklarını iflasa sürüklemektedir.

AKP bile bile, göre göre terörün yedeği, teröristlerin cüret ve cesaret istasyonu olmuştur.

Kaynağı millet vicdanı, meşruiyeti millet iradesi olan Türk devleti, eşkıyanın eline düşürülmüş, teröre rehin verilmiştir.

Canlıların yaşaması için sadece içgüdü gerekli ve yeterlidir.

İnsan ve milletlerin var olabilmesi için ise yürek ve şuurun emrine ve gözetimine girmesi gereklidir.

AKP, milli yüreklere ateş düşürmüş, şuursuzluk ve kozmopolit manevralarla milli bekayı kıskaca almıştır.

Demokrasi millet iradesinden çare ve çözüm çıkaran bir rejimin adıysa, ancak bu sayede kervan yağmacılarından kurtulmak imkan dahilindedir.

Altını kalın olarak çizerek söylemek istiyorum ki, ne sözde istikrar ülkemize AKP ile gelmiştir, ne de AKP giderse var olduğu iddia edilen bu istikrar bozulacaktır.

Siyasette bulanık hava dağılınca taşlar yerine oturacak, herkes yaptıklarından ders ve sonuçlar çıkaracaktır.

Türkiye yeni bir sürece doğru sorunlarını çözme yolunda mutlaka ilerleyecektir.

Türkiye AKP’ye muhtaç ve mecbur değildir.

Eğer konu yardıma muhtaç kardeşlerimizin korunması ve desteklenmesi ise, biz daha fazlasını, AKP’nin verdiğinden daha çoğunu takdim ederek herkese kol kanat gereriz.

Eğer istenen Türkiye’nin dünya devleti olması ise, bunun ancak ve ancak aleme nizam verme fikriyatını kendisine rehber etmiş Milliyetçi-Ülkücü Hareket gerçekleştirecektir.

Hepsinden önemlisi, kronikleşen kavga ve gerilim ortamı dışında 13 yıla yakındır ülkemizde hangi konuda istikrardan söz etmek mümkündür?

Artan pahalılık, yoksulluk ve geçim sıkıntısındaki istikrarlı artış dışında hangi alanda istikrar vardır?

En son örneği askeri casusluk davasında görüldüğü üzere, katlanılmaz seviyelere tırmanan hak ihlalleri dışında istikrar nerededir?

Bölücülüğün istikrarlı yükselişi dışında Türkiye’nin neresinde istikrar hakimdir?

Rüşvetçilerin küstahlaşması, soygun delilerinin yok edilmesi, parmak izlerinin silinmesi ve son örnek olarak 17-25 Aralık tapelerinin hırsızları aklama komisyonu marifetince imha çabası dışında istikrar hangi deliktedir?

Türkiye’nin kaynaklarına göz diken ve bunca yıldır milletimizin iliğini kurutan dış güçler, villacılar, kutucular, kasacılar için istikrar, bu yağma düzeninin adıdır.

Bu düzene ileri demokrasi diyorlar, hazin ülke manzarasını yeni Türkiye diye övüyorlar.

İleri olan bir şey varsa, utanmazlıktır; yeni olan bir şey varsa, devleti yönetenlerin baştan ayağa hırsızlığa batmasıdır.

Terör kazanmış, rüşvetçiler gemilerini yürütmüş, kaçak ve karanlık saray milletin alın teri ve kul hakkı üzerine bina edilmiştir.

Ne var ki, hukuk kaybetmiş, adalet kaybetmiş, ahlak kaybolmuş, dürüstlük küçümsenmiş, istismar ve izansızlık almış başını yürümüştür.

Bunların hepsi AKP eseridir.

Bunların hepsi, siyasi kadavradan başka bir özelliği kalmamış 17-25 Aralık çetesinin ve ayakkabı kutusunun içinden saray çıkarmış bir kanun tanımazın işidir.

Haramla çatısı örülen her bina çökmeye mahkumdur.

Türkiye’yi demokrasi rayından çıkarmaya azmetmiş günahkarlar iki dünyalarını da mahvetmişlerdir.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

“Çalıyorlar, ama çalışıyorlar” sözü bir hırsızlık uydurmasıdır.

Bu uydurmanın ne İslam’da, ne ecdadımızın yaşayışında, ne de insanlığın evrensel kazanımlarında yeri yoktur.

Çalışmanın muadili çalmak, çalışmanın semeresi soymak ise hiçbir şeyi konuşmanın manası olmayacaktır.

Hem çalışan, hem çalan; hem gören, hem götüren; hem koruyan, hem de ihanet eden bir arada kalamayacaktır.

Bizim için ilke ve inançlar, zamana ve şartlara göre değişebilen, esnetilebilen kavramlar değildir.

Milli, dini ve ahlaki mesajlar keyfi olarak çarpıtılamayacak, kimin işine nasıl geldiyse öyle kullanılamayacaktır.

Hırsız tarihin her devrinde hırsızdır.

İster kral, ister sultan, ister memur, isterse de bir başka görev ve meslek grubu içinde olsun, hırsızlığa soyunan, rüşvet alıp veren hiçbir zaman muteber ve meşru bir insan olarak görülmemiştir.

Türkiye’nin bunca ağır sorun ve gündemi varken, adaleti susturanlar, mahkemeye çıkmaktan korkanlar erkenden sevinmemelidir.

Ahlaki düşkünlük içinde kıvrananları Türk milleti ibret ve nefretle izlemektedir.

Yüce Divan’a çıkmak ve haklarındaki iddialardan arınmak yerine, adaleti kevgire çeviren, hukuk devletini kum torbasına dönüştüren haysiyetsizler elbette hafızalardan çıkmayacaktır.

Ve rüşvet zanlısı eski bakanları saray dayatmasıyla komisyondan kaçıran veya kaçırdıklarını düşünen siyasi paryalar da bulaştıkları kirden asla temizlenemeyeceklerdir.

Meclis Soruşturma Komisyonu’nun hele bir üyesi vardır ki, verdiği oyun gerekçesi olarak aynen şöyle demiştir:

“Bakanların her şeyi kabul ettiklerini varsaysak bile suç işlediklerine dair bende bir şüphe oluşmadı.”

Şüphe oluşmayan bu şahıs adaleti tehcir, karar organlarını ise tecrit etmiş ve vicdanen tükenmiştir.

Böylesi bir zihniyetin “çalıyorlar, ama çalışıyorlar” diyen felçli zihinlerin besin kaynağı olduğu tartışmasızdır.

Rüşvet ve yolsuzluk veba ve karahumma gibi salgın haline dönmüş, a’dan z’ye AKP’ye bulaşmıştır.

Devşirme ve ithal siyasetin simgesi olan AKP’nin, böyle bir çukura, tedavisi imkansız böyle bir illetin pençesine düşmesi milletimiz ve bu partiye oy veren muhterem vatandaşlarımız adına acı vericidir.

AKP hırsızlıkta rakipsizdir. Bu klasmanda zirvededir, Ali Baba ve Kırk Haramiler liginde ilk sıradadır.

Bu kapkaç ve kaçak siyaset anlayışı;

2023 vizyonumuzu çalmış, proje hırsızı olmuştur.

1999 yılında kullandığımız bir müzik parçasını aşırmış, şaka değil, şarkı hırsızı olmuştur.

Başbakan Davutoğlu, saraydaki amiri ve abisi gibi, hırsızlıklara onay vermiş, Kiziroğlu Mustafa Bey şarkısında kendisinde olmayan şeyleri bulmuştur.

Bundan sonra kopan ve kopacak olan kol değil, Davutoğlu’nun itibarıdır.

Kesilen ya da kesilecek olan kol-bacak değil, Davutoğlu’nun hasiyet ve inandırıcılık damarıdır.

Kiziroğlu Mustafa Bey şarkısı, artık AKP’yle birlikte “Kızarmış Yüz Oğlu Davutoğlu” olarak aslından koparılacak ve böyle anılacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

İçimiz yara dışımız yara; önümüz bunalım arkamız buhrandır.

Milletimiz sanal gündemlerle oyalanmakta, tavşana kaç tazıya tut kurnazlığıyla meşgul edilmektedir.

Bölgemiz kan gölü, çevremiz ölüm çukurudur.

Küresel emperyalizm, Ortadoğu’yu sürekli çatışma ve savaş sarmalında tutarak dizayn etmenin peşindedir.

Sınırlarla, haritalarla, rejim ve köhne yönetimlerle köşe kapmaca oynanmaktadır.

Komşu coğrafyalarda bir tarafta hayatını kaybedenler, diğer tarafta ise insanlığını kaybedenler vardır.

Osmanlı sonrası düzen, eski hakimiyet havzamıza barış ve istikrar getirmemiştir.

Demokrasi saf dışıdır, vicdan saha dışıdır, özgürlük ve demokratik haklar ezilmekte, İslam’ın buyrukları günah ehlileri ve zalimlerce öğütülmektedir.

Etrafımızda entrika kol gezmektedir. Katliam çadır kurmuş, cinayet makineleri kontrolü ele geçirmiştir.

Arap baharıyla demokrasi gelecek diyorlardı, vahşilik gelmiştir.

Barış ve sükûnet gelecek diyorlardı, şiddet tavan yapmıştır.

İstikrar ve değişim diyorlardı, tüm yollar IŞİD terör örgütüne, radikal selefi acımasızlığa çıkmıştır.

Ortadoğu herkesin herkesi katlettiği zulüm coğrafyasına dönmüştür.

Sayın Davutoğlu, Dışişleri Bakanıyken, “Ortadoğu’da tarafsız olmaktan bahsedenler Türkiye’yi oyun dışında tutmak isteyen bir zihniyete sahiptir” sözleriyle haklı eleştirilere mazeret aramıştır.

Hükümet’in Ortadoğu’ya şaşı ve yanlış bakışı Türkiye’nin başını ağrıtmış, gücünü ve elini zayıflatmıştır.

Sayın Davutoğlu’nun, hatalarına kisve ararken; “30 Mart’ta bir türbülans olsaydı, bölgedeki demokratikleşme trendi sahipsiz kalacaktı”,açıklamasının mazisi de çok eski değildir.

Bize göre, 30 Mart’ta sarsıcı bir türbülans olmuştur, ama bölgede nasıl bir demokratikleşme trendinin bulunduğu, bunun isim ve telif hakkının kim ya da kimlere ait olduğu hala muammalı bir konu olmayı sürdürmektedir.

AKP Hükümeti’nin dış politikası çoktan iskelete dönmüştür.

Türkiye musibet kuşatmasına alınmış, sıfır sorundan sıfırlanmış komşuya doğru tenzili rütbe yaşamıştır.

Sınırlarımızın hemen yanı başındaki kanlı tablo dünyayı tehdit eder bir noktaya gelmiştir.

Fransa’da yaşananlar bunun en bariz emaresidir.

Bildiğiniz gibi, Paris’te meşhur bir mizah dergisine düzenlenen silahlı baskın 12 kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına yol açmıştır.

Bilahare teröristler değişik mahallerde saldırılarını sürdürmüşler, iki ayrı rehine vakasıyla yine kan dökmüşler ve Fransa’yı sallamışlardır.

Şüphesiz ki, ne adına olursa olsun, Fransa’daki saldırı ve şiddet sahnelerini kınıyor, Fransızlara başsağlığı diliyoruz.

İslam barış ve kardeşlik dinidir.

İslam adına işlenen hiçbir cinayetin, hele hele savunmasız ve sivil insanlara kast eden caniliğin hoş görülmesi düşünülemeyecektir.

İslam alimleri, İslam ülkeleri selefi azgınlığa ve vahşiliğe karşı tavır almalı, Müslümanların ismini kötüleyen ve karalayan teröristleri lanetlemelidir.

Ancak Fransa’daki suikast zinciri ne kadar lanetlenmeyi hak ediyorsa, Türk ve İslam alemini içine alan ve hergün yaşanan katliam girdabı bir o kadar lanetlenmeyi ve öfkeyi hak etmektedir.

Şayet küresel barış ve düzenin temin edilmesi bağlamında bir endişe taşınıyorsa, evvela herkes ve her ülke sorumluluğunu, nerede durduğunu gözden geçirmelidir.

Ankara’nın güvenliği Paris’in güvenliğiyle; Bağdat’ın, Şam’ın, Kahire’nin, Sana’nın, Riyad’ın, Kabil’in ve Bosna’nın istikrarı Berlin, Madrid, Washington ve Brükselle bir görülmediği müddetçe insanlığın kaderi yine karışıklık ve kaos olmaktan kurtulamayacaktır.

Bugün mizah dergisini basan katiller, yarın bir başka yerde öldürmeye devam edeceklerdir.

Bize göre, tarihsel nitelikli ve kapanmamış hesaplar nedeniyle, dünyanın bir bölgesindeki terörist faaliyetleri hoşgörüyle izlemek, hatta el altından bu faaliyetlere destek vermek ateşle oynamanın diğer tanımıdır.

Çünkü yeni yüzyılın en ciddî problemlerinden biri olan ve yıkıcı karakteriyle bilinen terörizm, çok kısa sürede hedef değiştirebilen bir niteliğe sahiptir.

Gerçekten de herhangi bir ülkeye karşı sürdürülen terörist faaliyetin, anında başka bir ülkeyi veya coğrafyayı hedef olarak seçmesi mümkündür.

ABD’de, 11 Eylül 2001 tarihinde binlerce insanın çalıştığı Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı, aynı zamanda hiçbir ülkenin artık yüzde yüz güvenli olmadığını ortaya koymuştur.

Bu nedenle küresel barış ve adaletin önem ve gerekliliği sözde değil, gerçek ruhuyla kavranmalı ve sahiplenilmelidir.

Kurulan işbirliği ve temas zeminleri samimi ve dürüst bir şekilde olgunlaştırılmalı ve ilerletilmelidir.

Teröre ve bölücü dinamiklere karşı; milletler ve devletler arasında sağduyulu ve istikrarlı bir işbirliği ağı oluşturulamadığı takdirde, bu nevi menfur saldırıların küresel bir virüs gibi her yeri vurması kaçınılmaz olacaktır.

Ülkemizdeki kanlı saldırıları sadece seyretmekle yetinmeyen, teşvik ve tahrik eden ülkeler iyi bilmelidirler ki, etnik ve mezhep temelli terör şiddeti karşı karşıya olunan en büyük musibetlerden biridir.

Bu konuda gösterilecek kayıtsızlığın, ilgisizliğin ve vurdumduymazlığın gün gelip şartlar değiştiğinde, o ülkelere de sirayet edeceğini bilmek ve görmek lazımdır.

Nitekim Fransa’da da olan budur.

Terörizmden çok çekmiş, binlerce vatan evladını hain saldırılar sonucunda toprağa vermiş milletimiz, hiç kuşkusuz bu konuda büyük bir hassasiyete sahiptir.

Aynı duyarlılığı ve özeni başkalarından beklemesi en tabii hakkıdır.

Bilhassa Batı dünyasında bazı önyargılı odaklar, ne yazık ki İslam dini ile terörizmi aynı çerçeve içinde resmetmek için özel bir gayret göstermektedir.

Bu hem büyük bir haksızlık, hem de büyük bir hatadır.

İslam dininin özünü hoşgörü ve merhamet oluşturmaktadır.

Müslüman’ın teröristi olmadığı gibi, teröriste de Müslüman denilemeyecektir.

Her şeyden önce inançlarımız başkalarına saygıyı ve yaşama hakkını yüceltmeyi gerektirmektedir.

Öldüren, katleden, zulmeden ve insanların varlıklarını alenen tehdit eden caniliklerin ne Müslümanlıkla ne de kutsallarımızla bir ilgisi vardır.

Müslüman’ı teröristle yanyana getirmek, bu alanda İslamiyet’i zan altında bırakmak hiç kimsenin haddi değildir.

Müslüman’ım diyerek suç işleyenlere, kafalarına göre cihat ilan edenlere, önüne geleni tekfir ilan edip yok edenlere hepimizin itirazı ve tahammülsüzlüğü vardır.

Ancak İslam dinini suç icat eden bir içeriğe sokmak bir defa ve öncelikle hala haçlı zihniyetinin işbaşında olduğunu göstermektedir.

Ölümler, toplu cinayetler ne hazindir ki bugün dünyanın her yerindedir.

ABD’de zaman zaman okullar basılmakta; çocuklar ya esir alınmakta ya da öldürülmektedir.

Hatırlatmak isterim ki; suçun, suçlunun, teröristin, katilin dini ve milliyeti yoktur.

Yine her ülkede, her inanç sistemi içinde teröristlere rastlandığı unutulmamalıdır.

Ne var ki bu, hiçbir dininin ya da inanç gurubunun itham edilmesi için yeter neden olmayacaktır.

Bu nedenle, Fransa’da yaşanan son zamanlardaki olumsuz ve kötü nitelikli hadiseleri Müslümanların tümüne genelleştirmek yakışıksız ve yadırgatıcıdır.

Kaynağı ne olursa olsun, terörizm, sonuçta bir şiddet ideolojisidir ve hangi mazeretten ilham aldığı önemsizdir.

Bu itibarla insanlığın; elinde silah, vücudunda bomba, aklında kan olan terörist kişi ya da gruplara karşı müşterek bir refleks göstermesi ve cephe oluşturması gerekmektedir.

Bu titizlik ve duyarlılık her ülkenin, her milletin görevidir.

“Benim teröristim, senin teröristin” ayrışmasına gitmek, hatta başka coğrafyalardaki bölücü ve yıkıcı unsurlara destek vermek her şeyden önce yüzsüzlük ve çifte standartçı bir yaklaşımdır.

Türk milleti bunun acısını yıllarca çekmiştir.

Kaldı ki bölücü teröristlere verilen destekten hep şikâyetçi olmuştur.

İnsanımızın canına kast eden etnik temelli terör yıllarca Avrupa’da el üstünde tutulmuştur.

PKK Cudi’de kan dökmüş, maalesef Paris’te ağırlanmıştır.

Diyarbakır’da kan kusmuş, Yüksekova’da nefret saçmış; ama gelin görün ki Avrupa’da gerilla, özgürlük savaşçıları ismiyle taltif edilmiş, hürmetle karşılanmıştır.

Türk milletinin yaşadığı sorunlara yıllarca duyarsız kalınmıştır.

Hatta eli silahlı çetenin mali imkânları güçlendirilmiş, insan ve lojistik ihtiyaçları değişik Avrupa ülkelerinden temin edilmiştir.

Bunlar, küresel planda terörizmle ve teröristlerle mücadeleyi zorlaştıran ve hatta imkânsızlaştıran açmazlardır.

Kerkük’te patlayan bombaların, Kaşgar’da alınan canların, İslam alemini gözyaşına boğan ağır ve kahredici kayıpların karşısında suskun kalanların ve sıra Fransa’ya gelince ayağa kalkanların bir vicdan muhasebesi yapması bizlerin en samimi dileğidir.

Dünya beşten büyük diyenlerle, yabancı dost ve müttefikleri bilmelidir ki; vicdan, adalet ve insanlık dünyadan da büyüktür.

Sözlerimi bitirirken, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Milletvekilleri Ortak Toplantısının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Cumhur İttifakı Millet Aklı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*